Kişisel Veri Güvenliği Rehberinde geçen “personel gizlilik sözleşmesi” imzalatılmasının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabii olarak çalışanlar için gerekli olup olmadığı ile ilgili Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 26/12/2019 tarihli ve 2019/393 sayılı Karar Özeti
• Bilindiği üzere Anayasanın 128 inci maddesi; “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” hükmünü, 129 uncu maddesi ise; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.” hükmünü amirdir. Anılan Anayasa maddeleri, kamu hizmetlerinin Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceğini, memurların bu görevleri yürütürken Anayasa ve kanunlara sadık kalma zorunluluğunu haiz olduğunu ve memurlara ilişkin haklar ve yükümlülüklerin kanunla düzenleneceğini açıkça hükme bağlamıştır. Konuya ilişkin ayrıntılı düzenlemelere ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yer verilmiştir.
• 657 sayılı Kanunun “Kapsam” başlıklı 1 inci maddesine göre, bu Kanunun kapsamına; Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar girmektedir. Sözleşmeli ve geçici personel için ise, 657 sayılı Kanunda belirtilen özel hükümler uygulanacaktır. 657 sayılı Kanunun 2 nci maddesi gereğince, bu Kanunun amacı; Devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenlemektir. 657 sayılı Kanunun “Ödevler ve Sorumluluklar” başlıklı İkinci Bölümünde, Devlet memurlarına ilişkin oldukça ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu Kanunun 6 ncı maddesi; “Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar. Devlet memurları bu hususu “Asli Devlet Memurluğuna” atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki “Yemin Belgesi”ni imzalayarak göreve başlarlar.” hükmünü; 11 inci maddesi; “Devlet memurları kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ve görevlerinin iyi ve doğru yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar.” hükmünü; 12 nci maddesi; “Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.” hükmünü amirdir. Anayasanın 128 inci ve 129 uncu maddeleri ile paralellik arz eden bu hükümlerle, Devlet memurlarının görevlerini icra ederken kanun ve diğer mevzuatla bağlı oldukları açıkça düzenlenmiştir.
• Devlet memurlarının görevleri sebebiyle bir zarara sebebiyet vermeleri halini ise, 657 sayılı Kanunun 12 nci ve 13 üncü maddeleri düzenlemiş olup, anılan maddelerde; “Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.” ve “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” hükümleri yer almaktadır. Görüldüğü üzere; Devlet memurlarının idare nezdinde bir zarara sebebiyet vermesi halinde, bu zararın giderilmesine ilişkin açık bir kanun hükmünün olmasının yanı sıra; memurlarca kişilere zarar verilmesi hali de ayrıca düzenlenmiştir. Kişilerin bir zarara uğraması halinde, memur hakkında değil ilgili idare hakkında dava açılmakta ve daha sonra o idare ilgili memura rücu edebilmektedir. 13 üncü maddenin gerekçesinde; “Bu madde, kamu hukukuna tabi görevler bakımından idare edilenlere verilecek zararlar konusundaki sorumluluğu düzenlemekte ve bu bakımdan «idare ile memur» arasındaki sorumluluk münasebetlerini düzenleyen 11 inci maddeden farklı bir nitelik taşımaktadır. Buradaki esas, yalnız memurların görevleri dolayısıyla değil, kamu hukukuna tabi bütün görevler dolayısıyla mevcut olduğu için, bu maddede «Devlet memuru» deyimi yerine «personel» deyimi kullanılmıştır. Hususi hukuka tabi hizmetlerde çalışan personel bakımından, tabiî, hususi hukuk esasları uygulanacaktır.
Maddedeki teminat iki açıdan incelenmelidir. Her şeyden önce, idare edilenler lehine bir teminat mevcuttur. İdare edilenler, kamu hukukuna tabi görevler dolayısıyla kendilerine verilmiş olan zararlarda, doğrudan doğruya görev sahibi kurum aleyhine dâva açabilecekler ve böylece asıl ödeme kabiliyeti olan bir davalı bulmuş olacaklardır. Aksi takdirde, özellikle büyük zararlar bakımından, davayı kazansalar bile, ödeme kabiliyeti olmayan bir memurla karşı karşıya kalmaları mümkündür. Halbuki maddedeki şekliyle, her zaman için karşılarında ödeme kabiliyetine sahip bir kurum bulabileceklerdir.
İkinci teminat, memur, daha doğrusu «Kamu hukukuna tabi hizmetlerle görevli personel» bakımındandır. Bu gibi personel, görevlerini yerine getirirken, daimî bir tazminat tehdidi altında kalmayacaklar ve dolayısıyla kamu hizmetlerinin çok ağır görülmesi gibi bir sakıncayla karşılaşılmayacaktır. Ancak, daimî olarak ve ilk elden dava tehdidi altında bulunmamak, memurların tamamıyla sorumsuz hareket edebilecekleri şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu madde ile memur, mütemadiyen mahkemelerde kendi aleyhine açılmış davalarla uğraşmaktan korunmuştur ama görevleri dolayısıyla idareye vermiş olduğu zararlardan ötürü idareye karşı olan sorumluluğu devam etmektedir. Zira, 11 inci maddedeki «Zarar», memurun gerek doğrudan doğruya idareye vereceği zararları, gerekse başkalarına zarar ika etmek ve idareyi bu zararı tazmin mecburiyetinde bırakmak suretiyle sebep olacağı zararları kapsamaktadır. Bu son durumda, 12 nci maddenin son fıkrası hükmüne göre, idarenin haksız fiil sonucundaki genel hükümler çerçevesinde sorumlu personele rücu hakkı saklı kalmaktadır.” açıklamaları yer almaktadır. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere; memurun bir zarara sebep olması halinde, bu zararın tazmini için doğrudan memur aleyhine değil de idare aleyhine dava açılmasının temelinde, hem zarara uğrayanın zararını tazmin kuvvetini haiz bir kişi ile karşılaşmasının istenilmesi hem de memurun görevini ifa ederken sürekli olarak tazmin baskısı altında hissetmesinin önlenmesinin istenilmesi yatmaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda görülmektedir ki; gerek Anayasa gerek 657 sayılı Kanun, yukarıda yer verilen hükümleri çerçevesinde, gizlilik sözleşmesi ile ulaşılmak istenen amacı karşılayacak nitelikte düzenlemeyi haizdir.
• 657 sayılı Kanun hükümlerinin yanı sıra, Devlete ve Kişilere Memurlarca Verilen Zararların Nevi ve Miktarlarının Tespiti, Takibi, Amirlerinin Sorumlulukları, Yapılacak Diğer İşlemler Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 4 üncü maddesi; “Memurlar görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek; Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almakla görevli ve sorumludurlar. Memurlar, bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi sebebiyle doğan zararları bu yönetmelikte belli edilen usul ve esaslar uyarınca tazminle mükelleftirler.” hükmünü amir olup; Yönetmeliğin devamında yer alan maddelerde memurlarca verilen zararların giderilme usul ve esasları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kaldı ki, Anayasanın 40 ıncı maddesinde de; “Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” denilmek suretiyle memurun tesis ettiği bir işlem dolayısıyla kişilerin bir zarara uğraması halinde, bu zararın Devlet tarafından tazmin edileceği, yani doğrudan ilgili memura başvurulmayacağı, gerekmesi halinde zararı tazmin eden Devletin ilgili memura rücu edeceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle hem Anayasada hem 657 sayılı Kanunda hem de Yönetmelikte memurların görevleri sebebiyle bir zarara sebebiyet vermeleri hali ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; bu zararın giderilmesi Devlete yükletilmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, kamu kurum ve kuruluşlarında 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun (Kanun) ilgili maddeleri çerçevesinde kişisel verilerin işlenmesi, aktarılması vb. durumlarda bir veri güvenliği ihlali olması, bundan ötürü kişilerin yahut idarenin zarara uğraması halleri de yukarıda açıklanan hükümler çerçevesinde değerlendirilebileceğinden 657 sayılı Kanun kapsamında çalışan kişilerle ayrıca bir personel gizlilik sözleşmesinin imzalatılması suretiyle bu sorumluluğun düzenlenmesi uygun olmayacaktır.
• 657 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde yer alan; “Devlet memurları görevleri ile ilgili resmi belge araç ve gereçleri, yetki verilen mahaller dışına çıkaramazlar, hususi işlerinde kullanamazlar. Devlet memurları görevleri icabı kendilerine teslim edilen resmi belge, araç ve gereçleri görevleri sona erdiği zaman iade etmek zorundadırlar. Bu zorunluluk memurun mirasçılarına da şamildir.” düzenlemesi ile Devlet memurları için görevlerine ilişkin resmi belgelerin yetki verilen mahallerin dışına çıkarmaması ve görevlerinin sona ermesi ile bu belgeleri teslim etmesi zorunluluğu getirilmiştir. Böylelikle, göreve ilişkin resmi belgelerin güvenliği temin edilmek istenilmiştir.
• Bununla birlikte, gerek Kişisel Veri Güvenliği Rehberinde gerek Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 31/01/2018 tarihli 2018/10 sayılı Kurul kararında bahsi geçen personel gizlilik sözleşmesi imzalatılması hususu, daha ziyade bir işverenin emir ve talimatları doğrultusunda iş akdine bağlı olarak çalışanlar yahut kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Kanuna tabi olmaksızın çalışanlar için uygulanabilecektir.
• Sonuç olarak; Anayasa, 657 sayılı Kanun ve ilgili ikincil mevzuat kapsamında Devlet memurunun başlıca ödevi (yükümlülüğü) Anayasaya, kanunlara sadık kalarak görevini ifa etmektir. Dolayısıyla, kişisel verilere ilişkin tesis edilen iş ve işlemlerde de 6698 sayılı Kanun hükümlerine uygun davranma yükümlülüğü, bu yükümlülüğe aykırı davranması halinde gerek idareye gerek kişilere verdiği zararlardan ötürü sorumluluğu söz konusudur. Bir başka ifadeyle, bu kişilerin yükümlülükleri hâlihazırda 657 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliklerle belirlenmiş olup; 6698 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliklere uygun hareket etmeleri görevlerini ifa ederken uymaları gereken başlıca yükümlülüklerindendir. Yukarıda yer verilen gerekçelerle, kamu kurumu nezdinde 657 sayılı Kanun kapsamında çalışan ve kişisel veri işleyen personele kişisel verilerin korunmasına yönelik ayrıca bir gizlilik sözleşmesi imzalatılması uygun olmayacaktır. Ancak bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, kişisel verilerin korunması hakkının bir temel hak ve özgürlük olarak yakın tarihte iç hukukumuzda düzenleme altına alınmış olduğu gözetildiğinde, 657 sayılı Kanun kapsamında çalışan personele, kişisel verilerin korunması hakkı kapsamında uymaları gereken usul ve esaslara dair bilgilendirici mahiyette bir metin tebliğ edilmesi ve bu konuda periyodik eğitimler düzenlenmesi uygun olacaktır.